Carl Gustav Jung Kimdir?

Carl Gustav Jung Kimdir?

Carl Gustav Jung, 26 Temmuz 1875 yılında İsviçre’de doğmuş, derinlik psikolojisinin üç büyük akımından bir tanesi olan analitik psikolojinin kurucularındandır. 10’dan fazla kitap ve makale yazmış, ana dalı Psikoloji olmakla birlikte Teoloji, Etnografi, Edebiyat ve Güzel Sanatlar dallarında da çalışmalar yürütmüş psikiyatrist, psikolojinin kurucusudur.

Jung’un biyografisine incelendiğinde tanınma nedenlerinin: Analitik psikoloji, Kolektif bilinçdışı, Kompleks, Anima ve animus, Jung arketipleri kavramları olduğu görülmektedir. Jung’un yaşam özetinde 1895 yılında Basel'de tıp eğitimi almaya başladığı ve 1900 yılında Eugen Bleuler'in asistanı olarak Burghölzli'de psikiyatrist olarak hizmet verdiği bilinmektedir. Jung okült ve fenomenler üzerinde doktorasını 1902 yılında tamamlamıştır. Jung 1903 yılında Emma Rauschenbach ile evlenmiş ve 5 çocukları olmuştur. 36 yaşına bastığında Uluslararası Psikanaliz Birliği'nin ilk başkanı olarak görev almıştır. Jung psikolojik analizlerinde astrolojiden de yararlanmıştır. Bununla birlikte Sigmund Freud ile birlikte çalıştığı toplumsal bilinçaltı kavramı ile de tanınmaktadır.

Jung'un Eğitim Hayatı Nasıldır?

Jung’un eğitim olarak ilk tercihi ilgi duyduğu arkeoloji olmakla birlikte filoloji, tarih, felsefe ve doğa bilimlerine karşı da ilgi duymuştur. Fakat kendini her açıdan daha çok geliştireceğini düşündüğü için son kararı tıp eğitimi olmuştur. Jung psikiyatrinin özel fenomenlerle uğraştığını okumasıyla, kendisi için tek hedef olarak psikiyatriyi seçmiştir. 1895 yılında başladığı tıp eğitimini 1900 yılında Basel Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Jung okült ve fenomenler üzerinde doktorasını 1902 yılında tamamlamıştır. Jung ilk görevine Zürih’teki Burghölzli Akıl Hastanesi’nde, şizofreninin isim babası olan ünlü hekim Eugen Bleuler’in asistanı olarak başlamıştır.Hastanede görevine devam ederken, Zürih Üniversitesi’nde hocalık yapmaya ve özel hastalar görmeye başlamıştır.

Jung Görüşleri Nelerdir?

Jung yalnızca psikoterapi bilim dalını değil, aynı zamanda Psikoloji, Teoloji, Etnografi, Edebiyat ve Güzel Sanatları da etkilemiştir. Jung’un bulduğu kavramlar Psikoloji bilim dalında geniş şekilde kabul görmüştür. Jung’un kendisinin bulduğu kavramlar, görüşler; kompleks, içedönük ve dışadönük, gölge, arketip, kolektif bilinçdışı, anima ve animustur. Jung’un görüşleri aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Gölge: Jung’a göre gölge bilinçdışındaki bir arketiptir. Bilinç ve benliğin karşıtıdır. İstenilmeyen, kabul görmeyen tüm kişisel özellikler gölge arketipinde bulunmaktadır.
  • İçe dönüklük ve dışa dönüklük: Jung, içedönüklük ve dışadönüklük kavramlarını psikolojik bağlamda ilk kez tanımlayanlardan birisidir.Jung'un içedönüklük ve dışadönüklük kavramları, modern görüşten oldukça farklıdır. Modern teoriler, bu kişisel özellikleri tanımlamada davranışçı araçlar kullanırken Jung bunları birer bakış açısı olarak tanımlamaktadır.
  • Anima ve Animus: Anima, erkeğin bilinçaltında, iç benlikte kadınsı olarak ifade bulan arketip, animus kadının bilinçaltında erkeksi olarak ifade bulan arketiptir.
  • Kolektif Bilinçdışı: Kolektif bilinçdışı, Jung’un ortaya koyduğu tüm insanlık tarafından ortak paylaşılan ve miras kalan beynin yapısında meydana gelen bilinçdışı biçimidir.
  • Bireyselleşme: Bireyselleşme, kişisel ve kolektif bilinçdışının, tam kişiliği oluşturmak, özümsemek için bilinci meydana getirdiği dönüşüm sürecidir. Bu, ruhun bütünleşmesi adına meydana gelen doğal bir süreçtir.
  • Persona: Sosyalleşme, kültürleşme ve deneyim sayesinde bilinçli olarak oluşturulmuş kişiliktir.
  • Simya: Jung simyadaki sürecin saf olmayan ruhun (kurşun), kusursuz ruha (altın) dönüşümü olduğunu ve bunun bireyselleşme sürecinin bir metaforu olduğunu ileri sürmektedir.
  • Ruh: Jung kişilerin ana gayesinin doğuştan gelen potansiyelini keşfedip uygulamaya geçmek olduğuna inanmıştır.

Jung Etkisi Nedir?

Jung’un kuramına göre bilincin üç seviyesi bulunmaktadır; bilinçli akıl, bireysel bilinç dışı ve kolektif bilinç dışıdır.

Bilinçli akıl (ego), kişiliğin geçici, merkezi ve bilinçli yönüdür. Bilinçli akıl; bilinçli algılar, anılar, düşüncelerden meydana gelmektedir. Bireyin kimlik ve süreklilik duygularından sorumludur. Gerçekle iletişim ve ilişki halindedir. Uyuma yatkındır.

Bireysel bilinç dışı, kişinin bireysel geçmişindeki tam olarak farkında olmadığı olayları ve tecrübeleri kapsamaktadır. Jung, bir zamanlar bilincinde olunduğu halde sonradan unutulan, bilinçli olarak bastırılan veya kalıcı etkiler bırakmayan yaşantıları bireysel bilinçdışı olarak tanımlamaktadır. Bireysel bilinç dışındaki yaşantılar, gerekli olduğunda bilinç düzeyine çıkabilmektedir. Bireysel bilinç dışı ile bilinçli akıl arasında iki yönlü bir akış bulunmaktadır.

Kolektif bilinç dışı ise ilk elden deneyimlenen ancak buna rağmen kişiyi etkileyen kültürel bilgiler ve sembollerdir. Kolektif bilinç dışı Jung’un arkaik imgeler olarak tanımladığı arketipler üretmektedir.

Jung Neyi Savunur?

Jung 1875 ile 1961 yılları arasında ruh bilimin çeşitli alanlarında kendine özgü yeni kuramlar ileri sürmüştür. Jung’un öğretisi, analitik ruh bilim veya kompleks ruh bilim okulu ismiyle anılmaktadır. Jung, bilinç dışı izlenimlerden oluştuğunu ileri sürdüğü ortaklaşa bilinçsizlik kavramını ortaya atmış ve düşler, dinsel coşkular, masallar ve hastalık hezeyanlarında bu izlenimlerin ortaya çıktığını savunmuştur. Jung insanın ruhsal kişiliğini, geçmişten soya çekimle gelen ortaklaşa bilinç dışı izlenimlerin onardığını savunmaktadır. Jung, Sigmund Freud'un cinsellik içgüdüsü ve Alfred Adler'in aşağılık kompleksi görüşlerine karşı çıkarak insanın ruhsal karakterini yaşama içgüdüsünün belirlediğini savunmaktadır. Jung'a göre cinsellik duyguları da yükseltme isteği de yaşlara ve koşullara göre değişmektedir ve insan yaşamını belirleyecek güçte olmayan etkenlerdir. Buna karşı yaşama enerjisi her yaşta ve her koşulda gücünü sürdürmektedir. Jung tip kuramını bu tip üzerine kurgulamakta ve yaşama enerjisinin içe veya dışa dönük oluşuyla insan tiplerini entrovert ve ekstrovert olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Bununla birlikte Jung, Freud psikanalizinde ilk kez sözcük çağrışımı yöntemini uygulamıştır. Jung'un sözcük listesi, kendisi tarafından özel olarak hazırlanan yüz sözcüğü kapsamaktadır. Jung, bu sözcük listesine uyarım sözcükleri ismini vermektedir. Bu sözcükler listesi hastaya okunmakta ve hastaların hatırlattığı ilk sözcüğü söylemesi istenmektedir. Hastanın verdiği karşılıklarla karşılık verme süresi ve uyarım sözcüklerine karşı tepkisi veya davranışı bir kâğıda yazılarak incelenmekte ve bunlardan bilinç dışı bölgeye itilmiş ve hastalığın nedeni olan olaylar çıkarılmaya çalışılmaktadır. Jung, bu yöntemi yardımcı bir yöntem olarak görmekte ve bununla yalnızca hastanın bilinç dışı kompleksleri üstündeki ipuçlarının ele geçirilebileceğini ileri sürmektedir. Verilen karşılıklarda duygulandırıcı bir yük taşıdığı saptanan her sözcük de temel nedenle ilgili olmayabilmektedir.

Analitik Psikoloji Nedir?

Analitik psikolojisinin ne olduğu aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Analitik psikoloji, derinlik psikolojisinin psikanaliz ve bireysel psikoloji ile birlikte üç büyük akımından bir tanesidir.
  • Analitik psikoloji, Carl Gustav Jung'un öğretilerini temel almaktadır.
  • Jung’un analitik psikolojisine göre insan bilinç ve bilinçaltı olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Burada bilinç egodur yani insanın farkında olarak yerine getirdiği iş, oluş ve davranışlardır. Çünkü jung'a göre insan davranışlarını sürekli ve devamlı kılan şey egodur.
  • Klasik analitik psikoloji pratiğinde, danışanlar bir kanepede veya bir terapistle yüz yüze oturabilmekte veya temel olarak terapistle konuşabilmektedir. Ayrıca hipnoz da kullanılabilmekte ve rüya analizi önemli bir rol oynamaktadır.
  • Ne tür bir analitik psikoloji uygulanmış olursa olsun, analist ve analizör arasındaki ilişki benzerdir.
  • Analitik psikoloji, insanların öz benliğinin tüm yönlerini karşılama, tanıma ve öz benliğindeki yolculuğu tanımalarına yardımcı olabilen bir tedavi olarak kullanılabilmektedir.

Jung'un Kitapları ve Eserleri Nelerdir?

Jung’un kitapları ve eserleri aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.Bu kitapların okunma sırası aşağıdaki gibidir.

  • İnsan ve Sembolleri
  • Dört Arketip (The Archetypes and The Collective Unconscious)
  • Ego ve Bilinçaltı İlişkisi (The Relations Between the Ego and the Unconscious)
  • Eşzamanlılık (Nedensellik Dışı Bağlayıcı Bir İlke) (Synchronicity: An Acausal Connecting Principal)
  • İnsan Ruhuna Yöneliş (Modern Man In Search of a Soul)
  • Çocuğun Ruhunda Çatışmalar (Conflicts in the Child’s Soul)
  • Aktarım Psikolojisi (The Psychology of the Transference)
  • Rüyalar (Psychic Energy and the Essence of Dreams)
  • Analitik Psikoloji Üzerine İki Deneme (Writings on Spirituality and Transcendence)
  • Anılar, Düşler, Düşünceler (Memories, Dreams, Thoughts)
  • Kırmızı Kitap (The Red Book)

Jung'un Sözleri Nelerdir?

Jung’un sözleri aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Tüm akıl hastalıklarının temelinde, meşru acıları yaşamayı reddetmek yatar.
  • Mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.
  • Kimse bir başkasını yargılayacak kadar kusursuz değildir. Ama bazıları bu hakkı kendinde görebilecek kadar hadsizdir.
  • Doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. Anlamlı oluşunun mu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.
  • Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.
  • Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasın da.
  • Görünüşünüz, yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. Dışarı bakanlar düş kurar, içe bakanlar uyanış yaşar.
  • Düşünmek zor zanaattır. Bu yüzden çoğu insan sürüyü takip eder.
  • Mutlu kelimesi, üzüntüyle dengelenmemişse anlamını yitirir.
  • Yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.
  • Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri göz ardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.
  • Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri göz ardı ederek tümüyle yeni ve ön yargısız bir tavır benimsemek zorundayım.
  • Görünüşünüz, yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. Dışarı bakanlar düş kurar. İçe bakanlar uyanış yaşar.
  • Başkalarında bizi rahatsız eden her şey, kendimizi tanımamızı sağlar.
  • Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.
  • İşiniz size biraz sevinç ve doyum sağlıyorsa, o küçük kısmı üretmeli ve beslemelisiniz. Tıpkı size yaşama zevki veren her şeyi beslemeniz gerektiği gibi.
  • Yüreğinin bilgisi yüreğinin nasıl olduğudur. Kurnaz bir yürekten kurnazlığı bilirsin. İyi bir yürekten iyiliği bilirsin.

Jung'un Aldığı Ödüller Nelerdir?

Jung’un aldığı ödüller aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • 1932 yılında Zürih kentinde bir edebiyat ödülü almıştır.
  • 1938 yılında İngiltere Kraliyet Tıp Derneği'nin fahri üyesi seçilmiştir.
  • 1944 yılında İsviçre Tıp Bilimleri Akademisi'nin fahri üyesi seçilmiştir.

Jung Hakkında Yapılmış Film ve Belgeseller Nelerdir?

Jung hakkında yapılmış psikolojik filmler ve belgeseller aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Jung on Film, 1957
  • A Dangerous Method (Tehlikeli İlişki), 2011

Jung'a Göre Psikolojinin Amacı Nedir?

Jung analitik psikoloji kuramının kurucularındandır. Jung analitik psikolojinin amacının bireylerin yaşamlarındaki dengeyi koruyabilmek için karşıtının mevcut olması gerektiğini savunmaktadır. Her insanın içerisinde hem erkeksi (animus) hem de kadınsı (anima) yönler bulunmasının tanımlanması ve bunun karşıtlık olmadığında bireyin kişilik problemleri yaşayabileceğinin belirtilmesi her insanın sağlıklı bir kişiliğe sahip olması için dengeyi sürdürebilmesinin önemini göstermektedir. Jung kişiliğin yalnızca bireyin toplum içerisinde ayrı bir varlık olarak bireyleşmesi ve diğer toplum üyeleri ile uyumlu bir bütünlük içerisinde yaşamasına bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Jung’un mantığında bireyin kişiliğinin oluşması ve hayata karşı bakış açısında tek başına yeterli olmaması ve insanları sınırlandırması, eleştirel mantığın egemen olduğu alanlarda yaşamı kısırlaştırdığını belirtmiştir. Jung yaşamın gerçek anlamını keşfedebilmek, sağlıklı toplumsal kararlar verebilmek ve sınırlanmamış yaratıcı ve yenilikçi düşünebilen, hayatın bütün yönlerini gözlemleyip analiz ederek yaşayan bireyler olabilmesi için tüm toplumların ve tüm insanlığın bilincin olduğu kadar bilinçdışının da işleyişi, yapısı, insana etkilerinin bilinmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Jung ruhsal sorunları insanlar ve genel olarak toplumları bekleyen büyük bir tehdit olarak görmektedir. Bununla birlikte Jung insanların henüz bu durumun farkında olmadığının ve çözüm yollarını da bulamadıklarının altını çizmektedir. Jung bütün insanlığın belli bir oranda psikoloji bilgisine ihtiyaç duyacak noktaya gelmesini hayati önemde bir olgu olarak tanımlamaktadır.

Jung Arketip Nedir?

Jung’ göre arketipler; kolektif bilinçaltından gelen evrensel ve kadim model ve imgelerdir ve Jung bunların içgüdünün psişik karşılığı olduğunu ortaya koymuştur. Arketipler imge olarak bilinç düzeyine çıktıklarında veya dış dünya ile olan etkileşimleri sırasında davranışlarla gerçeğe dönüşen, atalarımızdan kalıtımla gelen potansiyellerdir. Otonom ve saklı olan arketipler bilinç düzeyine çıktıklarında bireylere ve içinde yaşadıkları kültürlere özgü olarak ifadeye dönüşmektedirler. Jung psikolojisinde arketipler, kolektif bilinçaltının oldukça gelişmiş ögeleridir. Arketiplerin varlığı ancak masallardan, sanattan, mitlerden, dinden ya da rüyalardan dolaylı olarak çıkarsanmaktadır.

Jung’un arketipleri aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Gölge
  • İçe dönüklük ve dışa dönüklük
  • Anima ve Animus
  • Kolektif Bilinçdışı
  • Bireyselleşme
  • Persona
  • Simya
  • Ruh

Jung ve Freud Arasındaki İlişki Nasıldır?

Jung, Sigmund Freud ve Alfred Adler ile birlikte derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan bir tanesidir.

Jung, Freud’un Rüyaların Yorumu kitabını ilk çıktığında okumuş, fakat ilk okuduğunda etkilenmemiştir. Ancak birkaç yıl sonra tekrar okuduğunda oldukça etkilenmiş ve kitabın etkisiyle kendi rüyalarını yorumlamaya başlamıştır. 1906 yılına gelindiğinde Freud ve Jung düzenli bir şekilde mektuplaşmaya başlamıştır. 1907 yılında bir araya geldiklerinde 13 saat boyunca aralıksız bir şekilde sohbet ettikleri söylenmektedir. Freud başlangıçta sıcak ve dostane duygular beslediği Jung’u halefi ve kurduğu kraliyetin prensi olarak tanımlamıştır. Fakat 1909 yılında ABD’ye seminer vermek üzere giden Freud ve Jung arasında yavaş yavaş bir gerginlik havası oluşmuştur.

Jung ve Freud arasında oluşan bu kişisel gerginlik, meşhur olan iki psikanalistin birbirlerinin rüyalarını yorumlamaya başladıkları sırada dahi devam etmiştir. Bu süreçte bazı trajikomik vakalar da yaşanmıştır. Freud, Jung’un iskeletler ve ölüm temalı bir rüyasını dinlerken, aslında onun kendisini öldürmek istediği tabirini yapmış ve o derece dehşete düşmüştür ki korkudan düşüp bayılmıştır. Dostlukları zayıflamaya başladıkça, aralarındaki kişisel ve teorik farklılıklar da su yüzüne çıkmıştır. 1913 yılında ise aralarındaki mektuplaşmalar artık sonlanmıştır. Jung, Freud’dan ayrıldıktan sonra vaktini yalnızlıkla ve kendi analizini yapmakla geçirmiştir. Marvin Goldwert, Jung’un 1913 ile 1917 yılları arasında kendi bilinçdışı psişesinde yaptığı seyahate Yaratıcı Hastalık Dönemi ismini vermiştir. Jung’un vizyon dediği bu dönemin adeta vahiy benzeri içe doğuşlar, spiritüel keşifler, sezgiler, ruhsal bozukluklar, halüsinasyonlarla dolu olması dikkat çekicidir.

Jung'un Din Hakkındaki Görüşleri Nelerdir?

Jung’un din hakkındaki görüşleri aşağıda maddeler halinde listelenmiştir.

  • Tüm insanlarda dini bir içgüdü bulunmaktadır. Bu içgüdü insanın kendi gücünü aşan bir şey veya kimseyle olan bir ilişkiye doğru olan doğal bir çabadır. Din, Jung’un psikolojisinde bilinç ve bilinçdışını, ego ile Benlik’i, kul ile Tanrı’yı bir araya getiren bir aracıdır. Bu, basit ve sıradan bir şey değildir. Jung, dini toplulukların inanç geleneklerinin, ritüel ve törenlerinin insanın bireyleşmesi sürecinde önemli ve gerekli olduğunun altını çizmiştir. Jung’a göre din, insanı kendinden daha yüce bir varoluşa bağlamaktadır.
  • Jung, dinin evrensel olduğuna inanmış ve dini kolektif bilinçdışının bir ifadesi olarak görmüştür. Dini pratik de dini deneyim de kendi kaynaklarını kolektif bilinçdışından almaktadır. Dini deneyim numinozdur. Dini pratikler, insanları numinoz deneyimin yıkıcı etkisinden korumak için gereklidir.
  • Jung, dinin irrasyonelliği hakkında da birtakım şeyler söylemiştir. Jung modern insanın, rasyonel düşünme ve teknolojinin gücüne karşı dine yakın bir inanca sahip olduğunu söylemiştir. Jung’a göre, dini irrasyonel olmasından dolayı saf dışı bırakmak bir hatadır. Bu konu, Jung’un üzerinde durduğu konulardan biridir. Jung dinin irrasyonelliğini aşağı gören bilimsel bakış ve popülerleşen ateist yaklaşımların sonucunda insanın kendi ruhunu kaybettiğini öne sürmüştür.
  • Jung’un psikolojisinin merkezini bireyselleşme süreci oluşturmaktadır. Bireyleşme, yaşamın ikinci yarısında gerçekleşmektedir. Ancak herkese uygun değildir. Yaşamın ilk yarısında birey, toplum içerisinde kendini var etmeye çalışmaktadır. Bu dönem egonun dönemidir. Ancak birey, kendi gücünü dünyaya kanıtlayıp çocukları olduktan sonra “kahraman”ın ölümü gerçekleşir ve bu ölüm, yaşamın dönüm noktasıdır. Ego, bulunduğu konumu terk eder ve yaşamın ikinci yarısı başlar. Başarılı ve meşgul olan kişiler genellikle yaşamın ikinci yarısının bu medeniyetini göz ardı eder veya es geçerler. Ancak Jung, bireyleşme sürecini dini bir temelle ele almaktadır. Jung’a göre bireyleşme sürecinde kişinin taktığı maskeler düşer, böylelikle hakiki Benlik ortaya çıkar. Benlik, insan psişesinin merkezinde bulunur ve psişenin tamamını kapsadığı var sayılan bütünlük arketipidir. Benlik tıpkı Tanrı gibi asla tam anlamıyla kavranamaz. İnsan hayatının asıl amacı, ego ile Benlik arasında uyumlu bir ilişki kurmayı sağlamaktır. Bireyleşme süreci de bu ilişkinin yapılandırılması yolculuğudur.
  • Bireyleşme süreci sayesinde Benlik’in keşfi, Jung’un Tanrı anlayışına isabet etmektedir. Jung, yalnızca egodan çok daha yüksek bir otoritenin kabul edilmesi sayesinde seksüalite, güç istemi ve dünyanın diğer tüm dürtülerinden tam olarak sıyrılmasının mümkün olabileceğini düşünmektedir. Bir Tanrı olmadan insan başka bir şeyden bir tanrı yaratacaktır. Jung bu konu hakkında şöyle söylemektedir: “…ruh, kendi içinde Tanrı ile ilişkiden doğan kuvveti barındırıyor olmalıdır, yani bir benzerliği. Aksi halde bir bağlantı asla mümkün olmazdı. Bu benzerliğin psikolojik şekilde ifadesi Tanrı-imgesinin arketipidir.” (Psikoloji ve Simya)
  • Jung’a göre din, asla bilimle yer değiştiremez çünkü din, arketiplerin dilini sunmaktadır. Bilincin içerisindeki derin motiflenme, yan, arketipler, yalnızca mitolojik dil ve dini sembolizm içerisinde ifade bulabilmektedir. Bir araya getirme, birleştirme anlamlarına gelen sembol, Jung’un deyişiyle aşkın bir işleve sahip, anlamlı, arketipsel anlatımlardır. Birey, semboller sayesinde dönüşüm süreçlerinden daha kolay bir biçimde geçebilmektedir. Sembol, bireyi geliştirebildiği gibi çatışmaları çözme niteliğine de sahiptir. Jung, sembollerin aşkın işlevleri sayesinde zıtlıkların arasında durulabileceğini ve gölge/bilinçdışı entegrasyonunun daha kolay sağlanabileceğini ileri sürmüştür.
  • Jung kilisenin iyinin yokluğu olarak kötülük doktriniyle ilgili oldukça eleştireldir. Jung kendi babasının dini kriziyle baş etmeye çalışmasının üzerine insanları olduğundan daha iyi olmaya çalışması konusunda uyarmaktadır. Jung şöyle demiştir: ‘’Zoraki iyi olmaya çalışmayın, bilinçli olmaya çalışın. Koruyamayacağınız idealler üzerinden yaşamayın, dengeyi koruyabilecek tek şey olan içsel merkezden yaşayın hayatı. İyi olmaya çalışmak ve kendi karanlığını yok saymak, içimizde yaşayan ve varlığını yadsıdığımız kötülüğün kurbanı olmak demektir’’. Jung’un söylemiyle “gölge”, kişiliğin karanlık, istenmeyen ve korkulan yanıdır. Kabul edilmeyen özellikler, yok sayıldıkları için öylece kaybolup gitmezler. Onlar kişilerin içindeki ikinci bir kişilik, gölge olarak yaşamaya devam etmektedirler. Gölge kişilik, bireyin yaşanmamış hayatı olarak da düşünülebilmektedir. Şeytan, insanın bastırılmış taraflarından oluşan bir kişiliktir. Jung, gölgeyi tanrısallık içerisinde ele almak istemiştir. Jung’a göre Tanrı’nın bütünlüğünden bahsedilmek isteniyorsa teslis (üçleme) quaterniteye (dörtlemeye) dönüşmek durumundadır.
  • Jung’a göre İsa Mesih, Benlik’in bir sembolüdür. Jung, kusursuz olarak tasvir edilen bir İsa’yı anlamsız bulmuştur. Ona göre İsa mükemmel ise o zaman bütün değildir demektir. Bütün veya kutsal olmak için bireyin kendi kişiliğinin gölge yanını entegre etmesi gerekmektedir. Eğer içerideki anti- Christ kabul edilmez ise dışarıda zarar verici bir formda vuku bulacaktır. Bu da projeksiyon denilen psişik dinamiktir. Bilinçdışında her içerik yansıtılmaktadır.
  • Jung’a göre yaşayan her yaratığın içindeki en derin itki kendini tamamlama/bütünlemedir. Din ise bu bütünlenmenin sağlanabilmesi için olmazsa olmaz bir şeydir. Jung’a göre din, gerçek akıl sağlığı için gereklidir.

Jung'un Rüyalar Hakkındaki Görüşleri Nedir?

Jung çocukluk yıllarında uzun süre yalnız zamanlar geçirmiş ve rüyalara karşı büyük bir ilgi duymuştur. Rüyalara karşı ilgisini daha sonra bilimsel çerçevede sürdürmüştür. Jung rüya çalışmalarını sürdürürken mitoloji, din ve farklı kültürlerden yararlanmıştır. Jung’a göre rüyanın kaynağı bilinç dışıdır. Bilinç dışında bulunan arketipler rüyada sembollere dönüşmektedirler. Dolayısıyla rüyaların içeriğini kavrayabilmek için bu sembollerin anlamlarının bilinmesi gerekmektedir. Jung rüyaları üçe ayırmaktadır, bunlar; büyük rüyalar, ortak rüyalar ve çocukluk dönemi rüyalarıdır. Jung rüyaların çok fazla fonksiyonu olduğunu ileri sürmektedir. Rüyaların en önemli fonksiyonu ise bilinç ve bilinçdışı arasında dengeleyici bir unsur olmasıdır. Bununla birlikte rüyaların ödünleme, kehanet, dini mesaj, nevrozları yansıtma fonksiyonları da bulunmaktadır. Jung’a göre rüya analizi yapabilmek için bir rüya yeterli olmamaktadır. Rüya analizi yapabilmek için çok sayıda rüya gerekmektedir. Jung rüya analizi için önceleri aktif hayal metodunu kullanmış ancak daha sonra ise aktif hayal kurmayı da içine alan amplifikasyon yöntemini geliştirmiştir.

Jung'un Ailesi Kimdir?

Jung’un babası İsviçreli bir papaz olanPaul Achilles Jung, annesi Emilie Preiswerk’tür. Jung’un kardeşi Johanna Gertrud Jung’tur. Eşi yazar ve analist Emma Jung’tur. Çocukları; Gret Baumann, Franz Jung-Merker, Agathe Niehus, Helene Hoerni ve Marianne Niehus’tur.

Jung'un Çocukluk Hayatı Nasıldır?

Jung papaz bir babanın tek oğludur. Jung, mutsuz bir ailede doğduğu için içine kapanık ve yalnız bir çocuk olarak büyümüştür. Dil bilime ve edebiyata ilgisi olan Jung 6 yaşında Latince öğrenmeye başlamıştır. Jung pek çok modern Avrupa dili ile birlikte Eski Hint kutsal kitaplarının dili olan Sanskritçe de dahil olmak üzere birçok eski dildeki yazıları okuyabilmektedir. Jung’un çocukken en çok oynadığı oyun, bir taşın üstüne oturup “Ben mi taşın üzerinde oturuyorum yoksa üzerinde oturulan taş ben miyim?” gibi sorularla düşünmektedir. Jung kendi iç dünyasıyla çok meşguldür ve üzerine oturduğu taşla ve kendi yaptığı oyuncaklarla özel bir bağ kurmuştur. Ayrıca Jung’un kendi kendine uydurduğu bir dili vardır. Jung daha sonra bu taşın, oyuncağın ve dilin kişiliğinin gelişmesinde önemli bir faktör olduğunu ifade etmiştir.

Jung'un Gençlik Hayatı Nasıldır?

Jung ilköğrenimini tamamladıktan sonra lise için kendi kasabasından ayrılarak tek başına Basel’e gitmiştir. Basel Jung için travmatik bir tecrübe olmuştur. Alışmış olduğu rutininden ve bildiği insanlardan farklı bir ortama girmek hayata bakış açısını farklılaştırmıştır. Jung aile bireylerine karşı empati kurmayı öğrenmiştir. Bakış açısı tamamen değişen Jung, okulda yapılan etkinliklerin sıkıcı ve gereksiz olduğunu düşünmüştür. Jung sınıf arkadaşıyla giriştiği bir kavgada yaralanmış ve okulundan 6 ay uzaklaştırma almıştır. 6 aylık süre Jung’un kendi iç dünyasıyla meşgul olmasına bir imkân sağlamıştır. Bu olaydan sonra okula geri dönmek istememiştir. Jung evde bulunduğu bir zaman anne ve babasının kendisi hakkında konuştuklarını duymuştur. Babası bu konuşmada Jung çalışmaması, iyi bir geleceğe sahip olmaması durumunun bir felaket olacağını ifade etmiştir. Bu konuşma Jung’un hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonra Jung derslerine çalışarak akademik alanda ilerlemeye karar vermiştir. Yaşamış olduğu bu durumlardan sonra Jung’un karakterinde büyük değişimler yaşanmış ve Jung artık dışa dönük, kendine güvenli ve atılgan bir genç haline gelmiştir. Bundan sonra 1800’lü yıllarda oldukça prestijli olan tıp fakültesi bölümünü tercih etmiştir. Tıpta da çocukluğundan beri meraklı olduğu konuları içerdiği için psikiyatri bölümünü seçmiştir.

Jung Evlenmiş Midir?

Jung 1903 yılında Emma Jung ile evlenmiştir. Emma Jung, İsviçreli bir analist ve yazardır. Emma Jung Carl Jung’un finansmanıdır ve önde gelen psikiyatristlerden ve analitik psikolojinin kurucularından olmasına yardım etmiştir. Çiftin 5 çocukları olmuştur. Emma Jung 1955 yılında vefat etmiştir. Ölümünden sonra Jung, Emma’yı "Kraliçe" olarak nitelendirmiştir.

Jung'un Eşi Kimdir?

Jung’un eşi Emma Jung’tur.

Jung'un Çocukları Var Mıdır?

Jung’un 5 çocuğu vardır. Çocuklarının isimleri; Gret Baumann, Franz Jung-Merker, Agathe Niehus, Helene Hoerni, Marianne Niehus

Jung Ne Zaman Vefat Etmiştir?

Jung 6 Haziran 1961 yılında 85 yaşındayken vefat etmiştir.

Jung'un Mezarı Nerededir?

Jung’un mezarı İsviçre’nin Zürih şehrine bağlı Küsnacht’taki Protestan Kilisesi mezarlığındadır.

Jung'a Benzer Bilim İnsanları Kimlerdir?

Jung’a benzer bilim insanları aşağıda listelenmiştir.

Etiketler: Yeni Eklenen
Nisan 21, 2022
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR