Oyun ve Paylaşma

Oyun ve Paylşama - Toli Games - Blog

Oyunun paylaşmakla ilgili olması gerektiğini hemen hepimiz kabul ederiz sanırım. Ancak günümüzde bilgiye ulaşmanın en fazla kullanılan yolu olan Google’da "oyun ve paylaşma” yazdığınızda beklediğiniz sonuçlara ulaşamamak sizi şaşırtabilir. Çıkan 32 milyonu aşkın madde arasında bırakın dostluk, aile, arkadaş gibi beklediğimiz samimi ifadelerin yer almasını, tam tersine sadece bilgisayar oyunlarının aile bireyleriyle veya seçilen kişilerle çevrimiçi paylaşımını içeren sayfaları ve çevrimiçi oyun platformlarının reklamlarını görmek ilginç gelecektir. Yani oyunla ilişkili paylaşmak kavramı, eskiden doğurduğu sıcak hissiyatın tersine, günümüzde sadece çevrimiçi ortamlarda bir oyundan diğer insanları haberdar etmek anlamında kullanılmaktadır. Bazılarımız için kabullenilmiş gerçeklik haline gelmiş olan teknolojinin bizi getirdiği bu nokta, neredeyse hepimize artık normal gelmeye başladı. Daha konuşmayı bile beceremeyen ama evdeki tablette çizgi film açabilen bir bebek yok mu hepimizin ailesinde ya da çevresinde.

Ülkemizde 2019 yılında ilki düzenlenen ve katılımcısı olma şansına eriştiğim 1. Oyun Zirvesinde gördüğüm bir karikatürü çok beğenmiştim. Bu karikatürün ilk resminde, 1980li yıllarda bir annenin evin kapısından içeriye sokmaya çalıştığı bir çocuk, ikinci resminde de 2000li yıllarda evden dışarı çıkarmak için kollarından tutup çektiği bir çocuk resmedilmişti. Çocukluğunu 1970, 1980 ve hatta 1990lı yılların başlarında geçiren bugünün ebeveynleri gibi ben de bu karikatürü gördüğümde çocukluğumu, annemin evden çıkarken "aman oğlum, geç kalma, ezan okununca evde ol!” diye tembihlemesini, buna rağmen oyundan ve arkadaşlarımdan kopamayıp eve gecikmemi ve işittiğim azarları sıcak bir gülümsemeyle ve özlemle hatırlarım.

Saklambaç, yakan top, istop, aç kapıyı bezirgân başı, birdirbir, uzun eşek, beştaş, sekiztaş, dokuztaş, elim sende, ip atlama, kutu kutu pense, körebe, isim-şehir-bitki, el kızartmaca, çelik-çomak, bilye oyunları, çivileri çamura saplayıp spiraller çizme, telden yapılan arabalar, gazoz kapakları ya da sakızlardan çıkan küçük artist, futbolcu veya benzeri ünlü resimleriyle oynanan oyunlar, bugünün orta yaşlı yetişkinlerinin çocukluklarının en güzel anıları arasındadır.

Peki, birçokları için unutulmaz olan bu oyunların bugünkü oyunlardan farkı neydi? Acaba çok kaliteli malzemelerden yapılmaları mıydı? Elektronik aksamları mıydı? Bu oyunları hatırlayanlar cevabın aslında çok beklenmedik olduğunu da hatırlayıp gülümseyeceklerdir. Yukarıdaki oyunların çoğunun ortak özelliği ya hiçbir alete ihtiyaç olmayışı ya da top, bilye, kâğıt parçaları, tel veya çivi gibi çok basit, ucuz ve kolayca bulunabilecek materyallerin yeterli olmasıydı. Bugün için çok sıradan ve kolayca elde edilebilir gibi gelse de, 30-40 yıl öncesinde bir topu olan çocuğun takım kaptanı olması garantiydi. Bugün ise her çocuğun evinde boy boy, renk renk toplar mevcuttur. O dönemde aynı sokakta oturan tüm çocuklar sabahtan akşama kadar çeşitli oyunları hep birlikte oynar ve akşam olup eve döndüklerinde de bir sonraki gün oynayacakları oyunları, kimlerle aynı takımda olmak istediklerini, o gün kaybettikleri oyunlarda ne gibi hatalar yapıldığını, kazandıkları oyunları nasıl kazandıklarını düşünürlerdi. Oyunlardan geriye kalan anılar ve paylaşımlar, o çocukların hayatları boyunca karar vermelerinde, aile ve iş kurmalarında, dostluklarını devam ettirmelerinde ve başarılarında etkili oldu.

Günümüzün cep telefonu, oyun konsolu, tablet ve bilgisayar bağımlısı çocukları ve gençleri, hatta yetişkinleri, çoğu oyunu kapalı kapılar arkasında tek başına oynamayı tercih etmektedirler. Bunun nedenlerinden en mühimi başarısız olma ve bunun başkaları tarafından fark edilmesi korkusudur. Eskinin samimi ortamında mahallenin çocukları arasında en iyi olma gibi bir kaygı yokken günümüz ortamında çocuklarımız her şeyde en iyi olma durumunda hissettiler kendilerini. Çocukluğunuzun çoğu günü, sokağınızdaki çocuklarla birlikte geçiyorsa, böyle bir arkadaşlık ortamında başarısızlıklar zamanla törpülenir ve göz ardı edilir, kaybeden çocuğu çok üzmez. Her çocuğun iyi olduğu bir oyun mutlaka vardır ve dostluk ve arkadaşlık ön plandadır. Tanımadığınız insanların bulunduğu ortamlarda ise tedirginlik ve buna bağlı olarak başarısız olma ve dışlanma korkuları artar. Hele bir de çocuksanız ve yaşıtınız olan onlarca çocukla bir araya getirildiyseniz böyle bir ortamda herkes başarılı olmanızı beklerken hissedeceğiniz tek şey başarısız olmamaktır. Bunun yarattığı baskı da maalesef genellikle başarı ile sonuçlanmamaktadır.

Son 20-30 yılda tüm anne-babalar çocuklarının her konuda başarılı ve iyi olması amacıyla onları farkında olmadan birer yarış atına çevirmek için ellerinden gelen tüm harcamaları yaptılar. Tüm çocuklar ailelerinin maddi durumlarına göre özel okullara gitmeye başladılar. Her çocuk satranç, tenis, basketbol, futbol, yüzme, bale, at binme gibi sportif etkinliklere gönderildi. Anne babalar servis şoförlüğü yapar oldular. En iyi özel okullara çocuklarını gönderen veliler, çocuklarının tüm derslerden tam not almalarını beklediler ve bu olmadığında onları özel dersler ve kurslarla takviye ettiler. Bu sayede veliler, çocukları için "her şeyi” yaptıklarını, daha fazla yapabilecekleri bir şey olmadığını düşündüler ve vicdanlarını rahatlattılar. Çocukları için bunca "fedakârlığı” yapan bir veli daha ne yapabilirdi ki! Zaten tüm gün çocuklarının iyiliği için çalışan bir velinin akşamları dinlenmek veya hafta sonlarını dışarıda geçirmek hakkı değil miydi?

Hâlbuki çocuklar için anne-babaları ve kardeşleriyle beraber geçen her anın anlamı büyüktür. Eskiden her evde en fazla, o da siyah-beyaz ve tek kanallı olup, belli saatler arasında yayın yapan bir tek televizyon varken sıkça paylaşılabilen bu anlar günümüzde her odada bir televizyon ve her elde bir cep telefonu, tablet veya bilgisayar sayesinde yok olmaya yüz tuttu. Aile içi iletişimin azalması bir yana, artık aile mensupları, odalarından akşam yemeğine bile mesajla çağrılır oldu.Günün değerlendirildiği ve sorunların ve mutlu anların paylaşıldığı akşam yemekleri, yerini televizyon karşısında hızlı bir şekilde ve genellikle farklı zamanlarda yenilen yemeklerebıraktı ve aile paylaşımları bitti. Aileleriyle paylaşım fırsatları zamanla ve farkında olunmadan ellerinden alınan çocuklar, duygu ve düşüncelerini yine son yıllarda kavramlaştırılan "kanka”larıyla,olmasını istedikleri şekilde paylaşmaya başladılar. Bu da gençleri hayal ettikleri, olmak istedikleri ve muhtemelen hiçbir zaman parçası olamayacakları bir dünyaya taşımaya başladı. Çevresinde çok popüler olmayan bir genç, photoshopladığı veya bazen de kendisinin olmayan bir resimle bir sosyal çevre kurdu ve sanal arkadaşlarının beğenisini kazandı. Gerçek hayatta ulaşamayacağı bu haz, zamanla artarak vazgeçilmez oldu ve onu daha fazla gerçek hayattan kopardı. Zaten kim eleştirilmek ister ki? İnsanın yapısında beğenilmek ve takdir edilmek önemli bir yer tutar. Geçen yıllar, teknolojinin hızlı gelişimine paralel olarak sosyal iletişimi arttırdıkça kişilerin yalnızlaşması daartmaya başladı. Bazı gençlerin sanal ortamdayken yemeyi içmeyi unutup bitkin düştüğünü ve sinir sistemlerinin de zayıflamasıyla hayatını bilgisayar başında kaybettiğini hatırlıyor olmalısınız

Artıları ve eksileri karşılaştırıldığında paylaşma kavramının aldığı yol çok ilgi çekicidir. Günümüzde eski samimi anlamı kalmadıysa da yeni haliyle paylaşma kavramını kabullenmemiz ve uyum sağlamamız gerekli ve kaçınılmazdır. Eskiden nesiller arası çatışmalar diye adlandırdığımız ve kavramların algılanmasıyla ilgili farklılıklardan kaynaklanan değişim ve çatışmalar artık çok daha fazla olmaktadır. Teknolojinin değişim hızının büyük oranda tetiklediği bu gerçekfarklılıklara daha fazla saygı göstermemiz gerektiği ve daha hoş görülü olmamız gerektiği aşikârdır. Bu değişimden hoşnut olmasak da birçok alanda olduğu gibi genelde kabul gören kavramlara saygı duymalıyız. Yine de eski günleri az da olsa yaşayabilmek mümkün. Ailece paylaştığımız her anın değerini bilirsek ve bunlar için fırsat yaratabilirsek zamanla bazı şeyleri koruyabildiğimizi görürüz. Alışkanlıkları değiştirmek çok kolay olmasa da kendinize göre bunu yapmanın çeşitli yollarını bulabilirsiniz. Bana göre oyun oynamak bunu kolaylaştıran etkenlerden birisidir. Çocukların yaş ve ilgi alanlarına uygun oyunları seçtiğinizde ve oynamak için uygun ortamı oluşturduğunuzda hiç beklemediğiniz bir ortam oluştuğunu, çocuklarınızın gözlerinde büyükleriyle ve diğer aile bireyleriyle zaman geçirmenin mutluluğunu görebilirsiniz. İlk başta bu birlikteliği sağlayabilmek için diğer caydırıcıları ortadan kaldırmak ve hatta oyunun sonucunda bir ödül koymak faydalı olabilir. Son yıllarda oyunun eğitim ve öğretimdeki önemini kavrayan Milli Eğitim Bakanlığı, ders programlarına oyun kavramını katacak adımlar atmıştır. Bu sayede ülkemiz genelinde oyun ile ilgili yapılanmalar artmıştır. Bu sayede eskiden bulabildiğimiz ve çok da bize ait olmayan oyunlar dışında kendi tarihimizi, coğrafyamızı, kültürümüzü, kısacası bizi anlatan çok sayıda kutu oyununa kolayca ulaşabilmek mümkün olmaktadır. Bu tür oyunları aile içinde ve yakın çevremizdekilerle oynamak, çocuklarımıza olduğu kadar bizlere de katkı sağlayacak ve hoş anılar bırakacaktır. Anı paylaşmamızı sağlayacak bu oyunlar, zaman içerisinde aile içindeki birlikteliği arttıracak ve bunun meyvelerini kısa zamanda toplamak mümkün olacaktır. Bu tür oyunlara örnek olarak, Bilgin Türkiye, Bilgin Bursa

Prof. Dr. İsmail Naci CANGÜL

Etiketler: Yenil Eklenen
Şubat 26, 2021
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR